Bu yazıyı paylaşın;


Taktir etmeyi bilmek

Söylemesi ne kadar kolay değil mi?

İfade ne kadar tanıdıksa, eylem bizlerden o kadar uzak. Böyle bir davranışı edinmekte zorluk çektiğimiz içindir ki hayatımızda boşluklar var. Akıllıca eyleme dönüştürüp, doğru eyleminin mucize sonuçlarını izleyebilsek, bizi huzursuz eden boşluklar kalmayacak.

Takdir etme eylemini düşündüğümde böylesi kolay bir davranışın, neden güçlükle yapıldığını ele almak istedim. İyi yapılan bir işin onaylanması, beğeninin değişik biçimlerde ifade edilmesi, teşekkür etmek; anlık ve yorucu olmayan bir davranış aslında. Böyle olmakla birlikte, yaşamımızda çok az yeri var. Daha çok yer kaplayan ise, yıkıcı eleştiriler ya da iyiye karşı duyarsızlık.

Öyle görünüyor ki, eylemin kolay olmasından çok, öğrenilebilmiş olması önemli. Öğrenilmiş bir davranıştan söz ediyorsak; aslında bir beceriden söz ediyoruz demektir. Eğer takdir etmeyi öğrenmemiş bir dünyada yaşıyorsak, bizim de bunu öğrenmemiz tesadüfe kalmıştır. Bununla başa çıkmanın yolu, gereğine inandığımız bir davranışı öğrenmek ve çevremize öğretmektir. Yaşamımız içinde “takdir etme” ye yer vermektir.

Bir insanı takdir etmek demek; o insanın yaptığı doğru davranışı fark etmek; dolayısıyla da o insanın kendisini fark etmek ve önemsemek demektir. Tanınma ve fark edilme ihtiyacı, tüm insanlar için ve gerçekten her yaşta geçerlidir. Çocukluğumuzdan bu yana, takdir edilmeye ihtiyaç duyduk ve takdir gören, onaylanan davranışlarımızı geliştirdiğimiz gibi kendimizle gurur duyduk, kendimizi önemsedik. Bir sonraki adım için daha büyük cesaret bulduk; daha enerjik olduk.

Onaylanmadığımızda, fark edilmediğimizde ya da yıkıcı biçimde eleştirildiğimizde, duyduğumuz yalnızlık, şevkimizi, heyecanımızı kırdı, kendimize kızdık ya da kendimizi önemli hissetme nedenimiz olmadı.

Çocukluk yaşamında, takdir edilmek, onların gelecek yaşamını çok etkiliyor. Yaşama daha sıkı sarılmalarını, cesur hedefler koymalarını; yapabileceklerine dair inanç duymalarını sağlıyor. Bize düşen; sadece çocuklarımızın her gün geliştirdikleri becerilerini, doğru davranışlarını, görebilmek.

Yanlışlarını ve eksiklerini görme konusundaki dikkatimiz, yaşarken tesadüfen öğrendiklerimizden geliyor. Bu sefer, öğrenmeyi tesadüf değil, kendi bilincimizle, akıllıca mümkün kılabiliriz. İnanın, bize geri dönüşü çok daha mutluluk verici olacak.

“Hey, yaptığın resimde renkleri ne kadar güzel kullanmışsın. Aferin”

demek, bu çocuğun, ondan sonra yapacağı resimlerde renklere daha dikkatli yaklaşması, renklerle yeni keşifler yapmasında,

“Misafir gelen çocuklara arkadaşça davranman, beni öyle gururlandırdı ki. Aklın da, kalbin de kocaman.” demek,

bu çocuğun, başka insanlarla ilişkilerinde daha duyarlı olmasında,

“Dayın için kendi ellerinle hazırladığın yılbaşı kartı çok güzel olmuş. Eminim dayın kendisini çok iyi hissedecek.”

İfadesi, çocuğun kendi dışındaki insanların hissettiklerini ciddiye almasında,öyle önemli ki.

Örnekleri artırmak mümkün. Bu cümleler ya da benzerleri, çok sıradan gelebilir; “söylenmese de olur” diye düşünülebilir. Oysa, insan yaşamında, öz değer duygusunu yaratan öyle mucizevi sonuçlar doğurabilir ki. Yeter ki bir insan neyin karşılığında takdir edildiğini bilsin.

Kendi dışımızdaki insanların emek verdiği, yapmak için çabaladığı güzel şeyleri görüp desteklemek daha güzel bir dünya yaratmanın ön koşulu olan, kendisiyle barışık ve öz değer duygusu gelişmiş insanların sayısını çoğaltmak demektir.

Üstelik, öyle az bir zaman, öyle az bir emek istiyor ki. Sadece gerekli olan, bunun bilincinde olmak.

Gül Kırçıl

Gül Kırçıl

Eğitim Danışmanı